Sağ sola girdi, sol sağa girdi, kısaca her şey birbirine girdi!
Çık işin içinden!
Dün birbirleriyle kan-bıçak olanlar, bugün “kanka” oldular. Önce birbirlerini kırdırıyorlar sonra ortak hedefte birleştiriyorlar. Peki, bu ortak hedef dün niye yoktu ve bu gün niye var?
Bu ortak hedefi kim belirliyor?
Dün “Kanımız aksa da zafer İslam’ındır” diyenler vardı. Yine dün “Halkların Kardeşliği, Tek Yol Devrim” diye canını ortaya koyanlar vardı. Bu gün ise kurtuluşu ne İslam’da görüyorlar ne de halkların kardeşliğinde. İş bir noktaya geldi ve düğümlendi. İtilaf güçleri “Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı olmasın da kim olursa olsun” fikrinde “her yol mubah” deniyor. İttifak ise 30 Mart seçimlerinde kendisini gösterdi.
Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimi var dedik. Efendim “ortak aday” olmalıymış. Biraz daha açarsak; bu ortak aday herkesin ve her kesimin kabul edebileceği bir aday olmalıymış.
Allah aşkına, bu nasıl bir yaklaşım?
Hiç mi analitik düşünemiyorlar yoksa bunların siyaset algısı programlanmış, kurulmuş bir saat gibi mi çalışıyor?
Dünyanın hangi yerinde bu tarz bir yaklaşım var. Evet, devlet başkanlığı adaylarında halkın nezdinde karşılık bulacak asgari ortak noktalardan hareket edilerek aday belirlenebilir. Ama “her siyasi partinin ortak adayı” diye bir yaklaşım olur mu?
O zaman siyasi partilerin varlık sebebi sorgulanmaz mı?
Siyasi partiler niçin var?
Parti tüzükleri ne işe yarar?
Madem siyasi partilerin ortak adayı çıkacak, o zaman partileri de birleştirin ve ortak bir hükümet kurun!
Bu nasıl bir mantık?
Bu mantıkla yola çıkarsak; bu toprakların yarı nüfusunu erkekler yarı nüfusunu da bayanlar oluşturmaktadır. O zaman erkeklerin adayı da bayanların adayı da ortak olsun ve cinsi müşkül, yani ne erkek ne de bayan olan “hunsa” birini aday göstersinler. Diyorlar ya ortak aday diye!
Emin olun bunların mantığı bu!
Tamam, iki parti birleşti ve ortak aday çıkardı. Hem de bu aday, düşünce yapısı itibarıyla “İslamcı” bir kimliğe sahip!
Peki, AK Parti’nin adayı sizi niçin rahatsız ediyor, alternatif aday yerine kendi adayınızı niye çıkarmıyorsunuz?
Tamam, “muhafazakâr” bir aday buldunuz. Madem kurtuluş muhafazakârlarda, Tayyip Erdoğan zaten vardı, hepiniz AK Parti çatısında toplansanıza!
“Tayyip Erdoğan olmaz, çünkü onun eşi başörtüsü takıyor” değil mi?
Sizin fikri temeliniz buysa ben hayretle “peee” diyorum!
Siyasi partiler arasındaki fikri ayrılıklar sizi niçin rahatsız ediyor, tek tip insan, tek tip parti olmak zorunda mı?
Eğer bu fikri ayrılıklar ülkenin âli menfaatlerine ters düşüyorsa, siz de ona göre siyaset belirleyin, halkı bilinçlendirin ve yönetime el koyun. Ama sivil inisiyatifi kullanın, demokrasiden ödün vermeyin.
“Hayır, bu bizim yöntemimiz değil” diyorsunuz!
Eee…
Hem “demokrasi, demokrasi” diyeceksiniz, hem de “vesayet” sisteminden yana olacaksınız. Sizin söylemleriniz bir türlü pratikte karşılık bulamıyor, iktidar olamıyor.
“Halkların kardeşliği” dediniz; Kürtleri dışlayan “ırkçı” politikaların içinde oldunuz.
“Zafer İslam’dadır” dediniz, “Kızıl Elma” ülküsünde birleştiniz.
Bu ne hal?
Bir şey hoşuma gitmiyor değil! CHP artık “geleneksel, kadim CHP zihniyetinden uzaklaşma cihetine girerek halkı ve değerlerini dikkate alan, İslamcılığa sempati duyan” bir görüntü oluşturmaktadır. CHP’nin ülke yönetimindeki ana damarın muhafazakârlıktan geçtiğini öğrenmiş olması bir artıdır. Dönüşüm ne kadar samimi, ne kadar gerçekçi, orasını bilemem. Ama bir etkileşimin olduğu kesin. CHP’liler ne yaptılarsa, hangi toplum mühendisliği denedilerse bu milleti istedikleri gibi dönüştüremediler. Ama kendileri maziye oranla kıyas götürmez bir dönüşümü yaşıyorlar. Böyle giderlerse CHP’de “şeriat istiyoruz” diyenler de çıkabilir, hiç şaşırmam.