MODERN ÇAĞIN ESKİCİSİ: FATİH SULTAN KAR Kendini “modern çağın eskicisi” olarak niteleyen Fatih Sultan Kar’dan bahsediyoruz... Gazeteci, yazar, şarkı sözü yazarı, araştırmacı ve fotoğraf sanatçısı kimliklerini taşıyan Kar; Rize’nin kent hafızasını ve kültürel dokusunu gözler önüne serdiği projeleriyle dikkat çekiyor. Üretimleriyle Rize’nin kent hafızasına ivme kazandıran çok yönlü kişilik, Rize sevdalısı Fatih Sultan Kar, “Kaybolmuş büyük bir hafıza geri geldi. Rize şehrinde tarih sevgisine katkı sağladığıma inanıyorum” diyor. Kar ile geçmişin izlerini, üretimleriyle geleceğe taşınan kent mirasını ve Rizeliliği konuştuk. HAYATA GÜZEL BAKAN BİR ÇİFT GÖZ Pek çok şapkanız var. Bu çok yönlülük çalışmalarınızı nasıl şekillendiriyor? Bu saydığınız sıfatların hepsi ağır sorumluluklar gerektiriyor. Rize’de bir dönem yerel gazetecilik yaptım. Ama muhalif bir gazetecilik; memleketimden, çay üreticisinden, Çamlıhemşin’in dertlerini haykıran Yaşar Çelik’ten yana bir gazetecilik... Benim yazarlık boyutum tarihe not düşme, geçmişi hatırlatma çabasıdır. Anamın dedesi Yılancıoğlu Mehmet Efendi büyük şairdi. Anam şairdi. Anam hastalığı nedeniyle çok şeyi unutmuştu. Ama son günlerinde söylediği bir türkü vardı: “Karşı köye demirci / Soğuk döver demiri / Demiri dövmek için / Kimden aldı emiri”... Böyle bir ortamda büyüdüm. Şiir benim için bir haykırış, deşarj olma modeli. Araştırma çabam öğrenme merakından geliyor. Fotoğraf, hayata bakışın yansımasıdır. Hayata güzel bakmayan insandan, güzel fotoğraf çekmesini bekleyemezsiniz. Bütün bu sıfatları kullanma hevesim, arzum yok. Önemli olan hayata güzel bakan bir çift göz, iyi bir yürek ve insan olmaktır. GEÇMİŞE ÖZLEM VE VEFA Neden “Modern çağın eskicisisiniz? Bu devirden memnun değil misiniz? Ben bu çağda eskiyi özlüyor, eskiyi gözlüyorsam, demek ki bu çağın eskicisiyim. Bu yüzden “Siz kimsiniz? Ne iş yaparsınız?” diyen olursa böyle yanıt veriyorum. Geçmişin izini tozlu raflarda süren bir arşivci -araştırmacının ele geçirdiği belge karşısında duyduğu duygu, ancak bir arkeoloğun toprak altında ilk ipuçlarını gördüğü tarihi esere bakarken hissettikleriyle karşılaştırılabilir. Her ikisi için o anda hissedilenler tarifsizdir. Bu duyguyu bir kez hisseden esiri haline gelir, asla kurtulamaz. TARİHİN İZİNİ SÜRMEK Bu araştırmacılık nasıl filizlendi sizde? Tarih merakım başlangıçta küçük kıpırtılar şeklindeydi. İlgim ve hevesim zamanla arttı. Bunu da elime geçen yeni belgelerle fotoğraflar sağladı. Ana eksenini Rize üzerine oturttuğum arşiv çalışmamı günbegün besledim. Rize’de basında görev yaptığım dönemde elime geçen birkaç sararmış fotoğraf heyecanlandırdı beni, ardından da büyük bir hevesle iz sürmeye başladım. Bir kentin üstüne sinen izleri ve tarihe dair ipuçlarını yakalamak çabası içerisindeyken birçok Rize fotoğrafına ulaşsam da; OsmanlI’nın son dönemleriyle Cumhuriyet’in ilk yıllarına tanıklık eden belgeleri ortaya çıkarmak sanıldığı kadar kolay olmadı. İstanbul’da bütün sahafları, müzayedecileri takip ediyor, ilimizin geçmişine dair izler bulmak için efor sarf ediyorum. Çünkü fotoğraf, Rize’de nem oranının yüksek olmasından ve hava şartlarından dolayı elli yıldan daha uzun süre yaşamıyor. Bu nedenle elimdeki arşivin ancak yüzde beşini Rize’den temin ettim diyebilirim. Geriye kalan kısım içinse sahaflar ve küçük çaplı müzayedecilerin peşinde, uzun soluklu bir koşturmaca gerekti. Bu çabayı günden güne büyüterek sabırla, dikkatle ve özenle sürdürmeye çalıştım. Bazen bir fotoğrafa ulaşmak için aylar geçmesi gerekti. İstanbul’daki iz sürmelerim sonucu şehrin hiç bilmediğim bölgelerine kadar uzandım. Daha önce görülmemiş bir belgeye, fotoğrafa ulaşmanın mutluluğu hiçbir şeyle ölçülemez. KAYIP HAFIZA GERİ GELDİ 19 tane kitabınız var, değil mi? Evet. Bunlar daha çok arşiv niteliğinde çalışmalar. İlk kitabım Rize’de Yaşanmış Fıkra Gibi Olaylar ismini taşıyor. Ulusal televizyonlarda yıllarca yanlış oluşturulmuş Karadenizli tiplemeler, uyduruk fıkralarla anlatıldı. İşte kitabım, bu duruma karşı bir manifestoydu. Çünkü Rize’de yaşamın kendisi fıkradır... Şiirlerimi Likapanın Moruna, Rize’nin Yeşiline ve Rize’de Buluşalım isimli üç kitapta topladım. Ayrıca Rize’ye yazılmış şiirleri, Yeşile Adanmış Dizeler (Rize Şiirleri) adıyla kitaplaştırdım. Lüks tesislere sahip olmasına karşın içinde bir müzesi olmayan Rizespor için bir bellek, bir müze oluşturmak gibi bir hedefim var. Bu düşünceye katkı sağlaması için Bir Limon Fidanının Hikâyesi: Rizespor Tarihi, Bir Futbol Efsanesi Şenol Birol Gol, Bütün Yönleriyle Rizespor Tarihi, Nasıl da Çarpardı Kalpler Şenol Birol Gol Diye isimli kitapları hayata geçirdim. Evvel Zaman İçinde Rize ve Bir Zamanlar Rize isimli iki prestij kitapla kent belleği düşüncemin altyapısını hazırladım. Yeşil Çayın Siyah Beyaz Serüveni ve Yeşil Rize’nin Çayı çalışmalarımla ilimize çayın gelişini, gelişimini hatırlatan iki kitabımı sergilerle birlikte Rizelilerle buluşturduk. Rize’nin Yüzü kitabımda Rizeli 100 ismin hayat hikâyesini yazdım. Heyamola Yayınları, Rize üzerine kaleme aldığım yazılarımı Rizeliyim Rizeli adıyla yayımladı. Rize’nin eski belediye başkanlarından, denizi kara, karayı para yapan Ekrem Orhon için hazırlanan armağan kitap projesinde yer aldım. Dik Duran Diklenmeyen Adam Av. Hüseyin Karaahmetoğlu isimli kitapla bir deneyim paylaşımına destek oldum. BİR KENT BELLEĞİ OLUŞTU Kitaplarınızla Rize’nin kent hafızasını canlı tutuyorsunuz. Bu anlamda eserlerinizle kentin tanıtılmasına nasıl katkılar sundunuz? Siyasi kimliğine veya hiçbir farklılığına bakmaksızın, ilimize değer katmış, siyaset, spor, sanat, kültür alanlarında iz bırakmış Rizelileri hep dile getirdim. Onlarla ilgili yazılar yazdım, sergiler açtım. Hiçbir beklenti kaygısı olmadan insanlarla paylaştım. Çalışmalarım ulusal basında yer buldu. Örneğin, gazeteci ağabeyim Savaş Ay dört kez ulusal basına taşıdı çalışmalarımı. Rize şehrinde tarih sevgisine katkı sağladığıma inanıyorum. Evvel Zaman İçinde Rize ve devamında Bir Zamanlar Rize isimli prestij çalışmalarım bir kent belleği oluşturdu. Kaybolmuş büyük bir hafıza geri geldi. HEDEF RİZESPOR MÜZESİ Özellikle de Rizespor tarihi üzerine çalışmalarınız yoğun. Bu çalışmalarım sadece Rizespor Kulübü’nü kapsamıyor. Başta futbol olmak üzere ilimizde yetişen sporcuları, spor kulüplerini içeriyor. Birinci Cihan Savaşı sırasında 9 Mart 1916 tarihinde Rusların işgaline uğrayan ve 2 Mart 1918’de bağımsızlığına kavuşan Rizeli gençler, henüz savaşın izlerini üzerinden dahi atmamışken, Rize’nin işgalden kurtuluşunun 1. Yıldönümünde, Rize merkezde Türkiye İdman Yurdu Cemiyeti’nin bir şubesi olarak Rize’nin ilk spor kulübünü Rize İdman Yurdu namıyla kurmuşlar. Benim de çalışmalarımın başlangıcı Rize İdman Yurdu’dur. Uzun soluklu bir çalışmayla Bütün Yönleriyle Rizespor Tarihi” isimli bir prestij kitabı hazırladım. İlimizden yetişen ve Türk futbolunda izler bırakan Şenol Birol’u anlatan iki kitap yazdım. İlimizde ilgi ile karşılandı bu çalışmalarım. Hedefim ileride bir Rizespor Müzesi oluşturmak. TARİH SANDIKTA SAKLANMAZ Tüm bu çalışmalarınızın Rize’nin kültürel mirasına ve Karadenizli gençlerin geleceklerine nasıl bir katkı sağlayacağına inanıyorsunuz? Ağabeyim antikacı, Rize’de dükkânı var. Biriktirme kültürü çocukluğumdan geliyor. Ben bu çalışmaları yaparken kaynak ve materyal bulma sorunları yaşadım. Şimdi ürettiklerimizle bir arşiv oluştu. Bölge konusunda çalışmalar yapan gençlere yardımcı oluyorum. Tarih bilinci aileden başlar. Son zamanlarda Rize üzerine güzel çalışmalar gerçekleştiriliyor. Ben de onlara destek veriyorum. ARA GÜLER İETT İÇİN ÇOK ÖZEL Rize dışında da çalışmalarınız var. İETT Genel Müdürlüğü’nde fotoğrafçı olarak çalışmaya başladığınız 1998’den 2024 yılına kadar oluşturduğunuz arşivden bahsedebilir misiniz? Dünyada en çok fotoğrafı çekilen objelerden biridir Nostaljik Tramvay. Ve dünyanın ikinci metrosunun olduğu İETT Genel Müdürlüğü. Dolayısıyla renkli isimler, renkli yaşamların olduğu bir yer. Unutamadıklarımdan biri, üstad Ara Güler’dir. Bir gün kendisini iş yerime getirdim, fotoğraf çekildik ama heyecandan film koymayı unutmuşum makineye. Bir fotoğrafçı makineye film koymadan, fotoğraf çeker mi ya? Heyecanım ona olan sevgimden, saygımdan, onun mesleğine olan bağlılığından. Tabi sonra fark edip güzel fotoğraflarını çektim. Ara Güler herkes için özel ama İETT için çok özel. İETT’nin görsel tarihinin büyük bir bölümü, Ara Güler olmazsa olmazdı. Cumhuriyet öncesine dayanan köklü bir kurum. Ta 1920’lerde fotoğrafçı olduğunu öğreniyoruz ama nedense kurumun köklü bir arşivi yoktu. Biz geldiğimizde birkaç kare fotoğraf vardı. Depolarda negatifler bularak, gittiğimiz her yerde gördüğümüz eski resimleri edinerek, arşivi bir araya getirdik. Ama bu arşivin tek başına bir anlamı yoktu. Belgelerin adlandırılması en az o arşiv kadar değerliydi. Orada işte mesai arkadaşım Filiz Acar devreye girdi ve güzellik kattı. Kendisiyle birlikte Bir Zamanlar İstanbul, Onların da Yolu İETT’den Geçti ve Hatıralarla İETT isimli kitapları hazırladık. Biz kurumdan giderken, “Buralardan düz geçmedik, böyle bir arşiv bıraktık” diyoruz. İETT’de çalışmak, özellikle Metrohan’da görev yapmak tarihin içinde yaşamaktı. Ama şunu da söyleyeyim, insanın yapısında olmalı. Benim olduğum her yer tarihtir zaten. Biz İETT’ye, o da bize çok şey kattı. Gençler işlerine sarılmalı. Kıymet bilmeli. • RİZE’Yİ ÇOK SEVİYORUM Uzun yıllardır İstanbul’da yaşayan bir Rizeli olarak, memleket ne demek sizin için? İzniniz olursa şiirle cevap vereyim: “Ona olan hasretle / Gönlüm yanar tutuşur / Rize’nin adı geçse / Kalp atışım değişir Merak edip sorarsan / Bu hasret neyin nesi / Bizim Rize sevdamız / Memleket meselesi”... Ben Rize’yi çok seviyorum. Ben Rize’yi katıksız seviyorum. Ona sunduklarımı zaman zaman anlamasa da Rizeliyi çok seviyorum. “Ya ben anlatamadım ya sen anlamayısun” deyip, geçiyorum. Üstüne bir de demli çay içiyorum. Rize’nin neyini seviyorum biliyor musunuz? Yağmur yağarken elinde şemsiye olan insanların saçak altında yürümelerini seviyorum. Başın ağrıdığında “ağır baş iyidir” diyen adamı seviyorum. Adam samimi bir kere, arkadan film çevirmiyor. Bu şehrin yıldızları var. Onlara dokundum. Futbol topundan ıslık sesi çıkaran adam Şenol Birol’u, telefon kulübesi gibi dar bir alanda çalım atabilen Hakan Tecimer’i, futbolun veziri Haşan Vezir’i, altın saçlı altın yürekli Hüsnü Kürkçü’yü tanıdım, sevdim. Rize’nin her santimetresine aşığım ben, seviyorum. Herkes gibi değil ama herkes gibi değil. İyi tarafını sevdiğim gibi kötü tarafını da seviyorum. Yaylalarını, denizini sevdiğim gibi insanını da seviyorum. Güneşini, yazını sevdiğim gibi yağmurunu da seviyorum. Ne Çayeli ne Ardeşen ne de Pazar’a kadar Rize’yi, Rizeli’yi seveceğim mezara kadar. PINAR BALTACI / HEMŞİN EĞİTİM KÜLTÜR DERNEĞİ DERGİSİ Sayı 20 Yıl 2025

Kaynak: RSS