Hep söylenir ve tenkit konusu olur, “Rize’de bütün işleri kadınlar yapıyor, erkekler ise yan gelip yatıyor” diye…İşte bu davranışların ana kaynağı gurbetçiliğin getirdiği bir alışkanlık veya gelenek…
Bölgemize çay tarımı gelene dek insanımız gurbetçiydi…Doku Karadeniz’in kuzey doğusunda yer alan Batum, önemli bir ticaret merkezi olması hasebiyle gurbetçileri rahatça kendine çekebiliyordu. Ortak kültür ve yakınlık bakımından Batum şehri bölge insanının gurbeti olmuştu… Ta ki Sarp sınır kapısı kapanıncaya kadar… Sınır kapısı kapandıktan sonra kırsal göç ağırlıklı olarak başta Ankara, İstanbul ve İzmir olmak üzere diğer illere doğru yönelmeye başladı… Bu göç, daha çok dışarıdan bakanlar tarafından tenkit konusu olmuş ve ağızdan ağıza “Doğu Karadeniz Bölgesinde bütün işleri kadınlar yapıyor, erkekler ise yan gelip yatıyor” şeklinde dolaşmaya başlamıştır. Bu ifadenin aslına bakıldığında, geçmişte gurbetçi olarak çalışan erkeklerin, dışarıda yani “gurbet elde” evine ekmek parası getirmek için ter döktüğü süreçte, kadınlarının yörede aktif olarak çalışmaları ve ister istemez evin hem kadını hem erkeği rolünü üstlenmeleri dolayısıyla ortaya çıktığı görülecektir. Bölge insanı olarak bunu aslında hepimiz çok iyi anlayabiliyoruz. Elbette ki bu durumu kullanan yöre insanı da olmuyor değil… Yani gurbete gitmeyip kendi evinin sorumluluğunu üstlenmeyen erkekler, kadınlarının omuzlarında yükselmek için zamanını orada burada özellikle de kahve köşelerinde boşa geçirebilmektedirler. Böyle bir ailede erkek sürekli sömüren ve talep eden kişi rolünü üstlenmekte, kadın var gücüyle kaldırmakta zorluk çektiği tüm sorumluluğu yüklenmek için kendini ailesine feda edebilmektedir. Tabii ki bu durumun tam tersi de mevcuttur. Erkeğin ve kadının evi, evladı ve yöresi için alın terini döktüğü aileler de mevcuttur.
Yukarıda bahsettiğim göç 1960’lı yıllar öncesine denk gelmektedir. Çayın bölgeye girmesiyle birlikte taşradan büyük şehirlere göç edenlerin çoğu memleketlerine tekrar geri dönmeye başlamışlardır. Rize ekonomisinin temel ürünü olan çay bir dönem insanları geçindirir hale gelmiş ancak daha sonra arazilerin bölünmesi, parçalanması ve çay fiyatlarının enflasyon altında kalması dolayısıyla yine bölge insanını zora sokan bir geçim kaynağı haline dönüşmüştür. Buna bağlı olarak ne yazık ki tekrar gurbetçilik başlamıştır.
Son yıllarda dağ ve yayla turizmindeki gelişmelerDoğu Karadenize kısmen bölgesel olarak ekonomik canlılık getirmiştir. Kaçkar dağları ve etekleri, açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, dünyanın en güzel yeri... Bölge insanı olduğum için söylemiyorum. Yanlış anlamayın beni… Ülkemin gezmediğim, görmediğim yeri kalmadı… Yurt dışında da yaklaşık on ülke gezdim. Bütün bu seyahatlerim süresince yöremizi ve Kaçkar dağı, eteklerini gözlerimin önüne getirdim kıyaslamak için… Ne mümkün… Kıyas kabul etmedi hiçbiriyle… Gerçekten tabiat olarak dünyada bu kadar güzel bir yer yok. Doğu Karadeniz dağları, dereleri, yaylaları ve gölleriyle eşsiz bir doğa güzelliğine sahip ama aynı zamanda çok zorlu coğrafya... Halkın, bu tabiat şartları içinde hayatını idame ettirmesi, geçimini sağlaması fevkalade zor... Bu zorluğun üstesinden ancak birlik olarak, kadın ve erkek beraber sorumluluğu taşıyarak gelebilecektir. Eski alışkanlıkların, gurbetçilik zamanlarının ve ben yatayım sen yapçılığın gerilerde kalmasıyla Doğu Karadeniz halkı ve doğasıyla daha da yükselerek kalkınabilecek, ülkemizin müstesna turizm cenneti olarak gözde yerini perçinleyecektir.