Paylaşmak… Arkadaşlık… Dostluk… Varlık… Yokluk… Anlam… Önem… Paylaşmak GÜZELDİR dostlar… Aşı, malı, sevgiyi, acıyı, tatlıyı, duyguyu, anı, huzuru…
Dünden bugüne eğitim
Paylaşmak… Arkadaşlık… Dostluk… Varlık… Yokluk… Anlam… Önem…
Paylaşmak GÜZELDİR dostlar… Aşı, malı, sevgiyi, acıyı, tatlıyı, duyguyu, anı, huzuru…
İlkokul üçüncü sınıftaydım… Okul müdürümüz ve aynı zamanda sınıf öğretmenimiz, akrabamızın kıymetli değeri Ziya Okutan bahar döneminin başladığı günlerde ilk Türkçe dersimizde hepimize bir duyuru yapmıştı. “Çocuklar… İkinci dönemimiz hayırlı olsun. Bu dönem inanıyorum ki hepiniz daha çok çalışacak, düşük notu olan arkadaşlarınız notlarını yükseltecek ve dördüncü sınıfa daha yüksek bir sınıf ortalamasıyla geçeceksiniz. İşte tam da bu noktada size bir müjdem olacak. Eğer notlarınız iyi ve pekiyi düzeyinde olursa hepinizi köyümüzün çamlık alanına geziye götüreceğim.”
Bu duyuru hepimizin motivasyonunu yükseltmişti. Şimdiye kadar sadece ailelerimizle gittiğimiz çamlık alanına öğretmenimiz ve hatta tüm sınıf arkadaşlarımızla birlikte gidebilecek olma fikri hepimizi canlandırmıştı.
O günden sonra kırık notu olan arkadaşlarımıza yardım etme, derslerine destek olma, anlamadıkları konuları anlatma ve hatta sınav öncesi küçük gruplar halinde çalışma seferberliği ilan etmiştik resmen… Günümüzün akran danışmanlığı gibi bir durumu o günlerde yaşıyor, yaşatıyorduk… Öyle ki hafta içinde teneffüs aralarında, öğlen tatili ve akşam paydosu sonrası oyun saatlerine ayırdığımız zaman dilimlerinde ders desteği alıyor/veriyor, hafta sonlarında da aynı mahallede oturan arkadaşlarımızla bu desteği azimle sürdürüyorduk. Aile büyüklerimizin bile dikkatini çeken bir hal almıştı bu çalışmalar ki, öğretmenimize bu konu intikal etmiş, yaptığı açıklama sayesinde ebeveynlerimiz de çalışmalarımızı destekleyecek şekilde arkadaş gruplarıyla buluşmalarımıza izin verme konusunda daha yüksek bir tolerans göstermeye başlamışlardı.
Günler olanca hızıyla geçmiş, yoğun paylaşımla, bilgi aktarımıyla geçen bir dönemin sonuna gelmiştik. O dönemde yazılı notlarımız öğretmenimiz tarafından duyurulur, sözlülerimiz ise açıklanmazdı. Bu nedenle hiçbirimiz karnelerimizin durumunu pek tahmin edemiyorduk.
Karne günü gelip çatmıştı. Okul bahçesindeki akasya ağaçlarının altında tüm sınıflar sıra olmuştu. Sınıf öğretmenlerimiz ellerinde karnelerimizle bize doğru yaklaşmaya başlamışlardı. O kadar heyecanlanmıştık ki… Acaba karnelerimizdeki akademik başarılarımız geziye gitmemiz için yeterli olmuş muydu? Hepimiz iyi/pekiyi düzeyinde başarı sağlamış mıydık? Aklımızda bu sorular vardı ama öğretmenimiz aynı zamanda okul müdürü olduğu için dönemin kapanış konuşmasını yapmak üzere kürsüye yönelmişti. Anlayacağınız bir süre daha sabırla beklememiz gerekiyordu. Kapanış konuşmasının ardından her sınıfın sınıf öğretmeni karnelerini öğrencilerine dağıtmaya başladı. Ziya öğretmenimiz de tek tek isimlerimizi okuyarak karnelerimizi dağıtmaya başlamıştı. Karnesini her alan heyecanla içeriğini inceliyor, aldığı notlara ve geçme derecesine bakarak çığlık çığlığa zıplıyor ve başarmanın verdiği mutluluğu olanca hazzıyla yaşıyordu. Buna ben de dahildim. Karnelerimiz dağıtıldıktan sonra beden eğitimi öğretmenimiz yönetiminde İstiklal Marşımızı tüm okul olarak coşkuyla seslendirdik… Okul müdürümüz “Üçüncü sınıflar hariç herkes dağılabilir… İyi tatiller çocuklar… Yaz tatilinizi lütfen iyi değerlendirin. Hem dinlenin hem de geçtiğiniz dersleri tekrar ederek gelin Eylül ayında ki yeni öğreneceğiniz bilgiler daha iyi yerleşsin hafızanıza” diyerek bizim dışımızdaki bütün sınıfları evlerine uğurlamıştı…
Sınıf olarak okul bahçesinde bir tek bizler kalmıştık. Diğer sınıflardaki arkadaşlarımızdan bazıları evlerinin yolunu tutmuşlardı ama bir kısmı da okul bahçesinin dışında bizleri gözlemlemeye başlamıştı, meraklarından ötürü… Dördüncü sınıfta okuyan Metin, sınıfımızın en uzun boylusu olan Yılmaz’a kısık sesle bir şeyler soruyordu. Bunu duyan öğretmenimiz hafifçe gülümseyerek “Metin, oğlum… Merak edilecek bir şey yok. Sınıfa bir söz vermiştim dönem başında. Şimdi o sözü yerine getireceğim tarihi birlikte kararlaştıracağız.” diyerek rahatlatmıştı Metin’i. Demek ki hepimiz beklenen başarıyı elde etmiş ve köyümüzün çamlık alanına (şimdiki düz mahallemiz ile Yeniköy arasında kalan çamlık alan) yapılacak geziyi kazanmıştık sınıf olarak…
Günler geçmiş, öğretmenimizle kararlaştırdığımız gün gelip çatmıştı. Sözleştiğimiz saatte tüm sınıf okul bahçesinde buluşmuştuk… Öğretmenimiz her zaman olduğu gibi buluşma saatinden önce okula gelmiş, elindeki kocaman sepetle ve yüzündeki o aydınlık gülümsemeyle karşılamıştı bizleri. Ailelerimizin yanımıza koyduğu atıştırmalıklar da her birimizin küçük poşetlerindeydi. “Evlatlarım… Hoş geldiniz… Şu kısacık sürede bile sizleri ne çok özlemişim…” diye hepimizi öperek karşılayan Ziya öğretmenimizle birlikte sırayla ve uygun adımlarla yürümeye başladık. Yaklaşık 3 km. yol yürümüştük ama hiçbirimizde bir yorgunluk emaresi veya sırayı bozma durumu gözlenmemişti. Alana vardığımızda doğayı koruma bilinci, çevre temizliği ve sağlıklı yaşamla ilgili kısa bilgiler paylaşmaya başlamıştı öğretmenimiz bizlerle… Ancak doğru dürüst bir şey anlayamıyorduk çünkü karnımızın gurultusu dinlememize imkân tanımıyordu. Malum çocuğuz… Acıktığımızı anlayan öğretmenimiz grup olarak uygun bir alana oturmamızı ve evden getirdiklerimizi yedikten sonra gezimize devam edebileceğimizi söyleyerek, sepetinden çıkardığı un helvalarından birer tane her birimize dağıtmıştı. Kimimizin sadece cebinden iki ceviz çıkmış, kimimiz ise üç parça mısır ekmeği getirmişti. Bir kısmı ise annesinin yaptığı bir tepsi Laz böreğiyle gelmişti geziye… Durum böyle olunca öğretmenimiz sepetinden çıkardığı kocaman bembeyaz çarşafı çimlerin üzerine serdi ve “Çocuklar, hepiniz getirdiklerinizi çarşafın üzerine koyun. Paylaşacağız… Getirdiklerimizden bir lokma bile olsa hepimiz tadacağız… Paylaşmanın güzelliğini yaşayacağız… Var olanın yok olana desteğini, yok olanın var olana minnetini öğrenecek, öğrendikçe ve yaşadıkça şükredeceğiz” dedi.
O zaman anlamaya başlamıştık…
Paylaşmak… Arkadaşlık… Dostluk… Varlık… Yokluk… Anlam… Önem… Paylaşmak GÜZELDİR dostlar… Aşı, malı, sevgiyi, acıyı, tatlıyı, duyguyu, anı, huzuru…
Rahmetle ve şükranla anıyorum sizi Ziya Öğretmenim… O gün bütün bu duyguları bir kez daha iliklerime kadar hissettirdiğiniz için… Annemin attığı temellerin üzerine…
Bu ara yeri gelmişken yazımın sonuna bir kaç kelime eklemek istedim…
Yukarıda uzunca kaleme aldıklarım, sadece çocukluğumdan bir örnek. Günümüzde eğitim nasıl sizce? YKS sonuçları çok düşündürücü öyle değil mi?
Sabri Aslışen/Ankara
24 Temmuz 2024