Türkiye'nin 1946'da yaşanan deveülasyondan sonraki yaklaşık 60 yıllık süreçte 2.5 trilyon dolar faiz ödeyerek fakirleştiğini söyleyen Bulut, faizin olduğu bir sistemde emeğin ve emekçinin değerinin bilinmesinin mümkün olmadığını belirtti.
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Yiğit Bulut, TRT Haber'de yayınlanan Derin Analiz programında gündeme ve ekonomiye dair önemli açıklamalarda bulundu.
Türkiye'nin 1946'da yaşanan deveülasyondan sonra 2000'lerin başına dek geçen yaklaşık 60 yıllık süreçte 2.5 trilyon dolar faiz ödeyerek fakirleştiğini ifade eden Bulut, tüm bu paranın 5 bin civarında özel ve tüzel kişiliğe ödendiğini belirtti.
Türkiye'de kargaşa çıkartarak faiz oranlarını yükseltenlerle bu faizden para kazananların aynı kişiler olduğunu belirten Bulut, Türkiye'nin 2008'de IMF denetiminden çıkartılmasını yeni bir çağın başlangıcı olarak nitelendirdi ve Türkiye'nin küresel emperyalist düzene meydan okuduğunu ifade etti.
Faizi bir virüse, hastalığa benzeten Bulut, faizin olduğu bir sistemde emeğin ve emekçinin değerinin bilinemeyeceğini belirtti.
Yiğit Bulut'un konuşmasında öne çıkan bazı ifadeler şöyle:
Türkiye'de bir yerleşik ekonomik düzen vardı, halen de bunun kalıntıları var. Bu yerleşik düzen ülkenin sırtından 1946 deveülasyonuyla 2000'li yılların başına kadar geçen sürede yaklaşık 2.5 trilyon dolar faiz + anapara kazandı ve biz bunu 5 bin dolayında gerçek ve tüzel kişiye ödedik.
Bu kadar fazla parayı neden mi ödedik? Çünkü ülkemiz riskliymiş! Türkiye'de irtica tehlikesi varmış, laiklik sorunu varmış, sistemsel riskler varmış... Dediler ki Türkiye çok riskli, para vermemiz için bize risk primi ödeyeceksiniz. Dünyada bu faiz oranı yüzde 1-2 iken Türkiye'ye yüzde 20'ler, 30'lar, yüzde 100'ler hatta gecelik yüzde 1.400'ler, 7 binler.. Biz bu günleri de gördük.
KORKU VE RİSK POMPALAYIP PARA KAZANDILAR
Baktığımızda Türkiye'de faize konu olan riski ortaya atanlarla, bu riski tahrik edenlerle bu riskten faiz kazanıp parayı cebe atanların aynı kişiler olduğunu gördük hep.
Ellerindeki imkanlarla, medya gücüyle, siyasi güçleri ve sahadaki ajanlarıyla Türkiye'de kargaşayı tahrik edenler, sosyolojik ve siyasal dengeleri bozanlar, hatta darbeleri teşvik edenler bunların sonucunda yükselen faizleri dolar'a, mark'a, euro'ya çevirerek para kazandılar.
60 sene boyunca bu ülkenin kanını emdiler, insanlara olmayan tehlikeleri anlattılar, irtica var, laiklik elden gidiyor vs dediler dediler sürekli korku ve risk pompaladılar ve bundan para kazandılar. Hiçbir şey bir yere gitmedi ama buradan 5 bin kişi para kazandı.
TÜRKİYE BUNLARA ARTIK DUR DEDİ
Türkiye darbeler ve deveülasyonlar içinde savruldu gitti. Bu sistemi yerleştirenler de o 2.5 trilyonu yediler. 60 yılımızı yediler. 2003'te işler değişmeye başladı. 2008'de IMF'in çıkarılmasıyla iyice değişti. Türkiye tam bağımsız olma yolunda hızla ilerliyor.
2003'te başlayan faizle mücadele, 2008'de Türkiye'nin IMF denetiminden çıkmasıyla, küresel emperyalist finans düzenine dur demesiyle zirveye ulaştı ve Türkiye rahat etti, kendi siyasi kararlarını alabilen bir ülke konumuna geldi.
Türkiye havaalanı yapıyor Almanya karşı çıkıyor, Türkiye füze alıyor ABD karşı çıkıyor, Türkiye üretim yapıyor bir başkası karşı çıkıyor.. Çünkü alışmışlar kukla olarak görmeye. Fakat kendi kararlarını verebilen bir Türkiye var artık.
FAİZİN OLDUĞU YERDE EMEĞİN KIYMETİ OLMUYOR
Faizin olduğu yerde emeğin ve emekçinin değeri olmuyor. Faizin olduğu yerde emeğin değerini bilen sosyolojik ve politik bir sistem oluşmuyor.
Bir sistemin içinde faiz varsa o faiz bir virüstür, bir hastalıktır. Sistemdeki yüksek faiz kan tahlilinde çıkan iltihapa benzer.
Faizin hüküm sürdüğü bir toplumun doğru yatırımları yapması da normal değildir. Çünkü anapara sahiplerine risksiz yüksek faizler her zaman daha cazip gözüküyor. Bu da üretimi, doğru yatırımları engelliyor.
Kaynak: HABER7.COM