“Hem evimi geçindirdim hem de çocuklarımı okuttum” Bu sözlerin sahibi, 12 yaşından beri Karadeniz’de balıkçılık yapan Necip Akmermer…
Eşiyle birlikte profesyonel ticari teknesiyle balıkçılık yaparak ailesinin geçimini sağlayan Akmermer, Karadeniz’de balık popülasyonunun her geçen gün azaldığına dikkat çekerek, denizlerin kirletilmesinin, aşırı ve bilinçsiz avcılığın yanısıra Karadeniz sahil yolu dolgusundan HES’lere ve hatta ekolojik dengeyi bozan her şeye kadar balık popülasyonunun olumsuz yönde etkilediğini söyledi…
Geçtiğimiz hafta sonu ailece Karadenizdeydik, balık sezonu açılmadan bir gün önce… Hırçın dedikleri Karadeniz, o akşam çok sakin ve durgundu. Gün batımını çay eşliğinde Akmermer ailesiyle birlikte Işıklı balıkçı barınağında izledik… Yaklaşık iki saate yakın sürede, yerel kültürün yanısıra balıkçılıkla ilgili uzun uzadıya sohbet ettik… Sohbetimizin balıkçılıkla ilgili olan satır aralarını kıymetli kardeşim Necip Akmermer’in olurunu alarak, siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istedim…
Ortaokul birinci sınıftan beri Karadeniz’de balıkçılık yapan Necip Akmermer, evlendikten sonra da eşiyle birlikte profesyonel ticari teknesiyle denize açılıyor… Uzmanlar kirlilik, aşırı bilinçsiz avcılık, deniz dolgusuyla yapılan Karadeniz Sahil yolu ve hava limanlarının ve de HES’lerin inşasının Karadeniz’de balık popülasyonunu olumsuz olarak etkilediğiNi belirtiyor. Balıkçılar da her geçen yıl, bir önceki yılı arar duruma geliyor…
Akmermer’e, “Karadeniz erkeği çalışmaz, bütün işleri eşlerine yaptırırlar” görüşüne katılıyor musun sorusunu yöneltiyorum. “12 yaşımda balıkçılığa başladım. Evlendikten sonra, eşimle birlikte profesyonel ticari teknemizle balıkçılık yapıyoruz. Balıkçılıktan elde ettiğimiz kazançlarla hem evimizi geçindirdik hem de çocuklarımız okuttuk. Şimdilerde karın tokluğuna çalışıyoruz. Yakıtın (motorin) yanında araç-gereçlerin ücretlerine yetişmek mümkün değil. Sorunuza gelince, katılmıyorum. Eşimle birlikte çay ve fındığı birlikte topluyoruz, ekmek teknemizle Karadeniz’e açılıyoruz… Daha önemli bir konu balık popülasyonunun Karadeniz’imizde her geçen sezon daha da azalması. Bunun en önemli sebeplerden biri büyük boy tam profesyonel teknelerle yapılan bilinçsiz avcılık. Geçmiş dönemlerde balık avcılığında teknelerde sonar cihazları sadece bir tane olurdu ve teknelerin altında ve de civarında balık varsa görülür ona göre ağ sarılırdı. Ağların altını toplayan ve kalos adı verilen ip olurdu. Şimdilerde ise kalos yerini çelik halatlar almıştır. Kalos ipli avlar kayalara takıldığında kopar, içinde olan balıklar kaçardı, bir sonraki ağa kadar. Çelik halatlar kopmadığı gibi, kayalarda ne var ne yoksa hepsini parçalayıp topluyor ve balık üreme alanlarını da yok ediyor…”
Araya girdim hemen sordum, büyük tekneler olmazsa ülkenin balık ihtiyacını nereden karşılayacağız? “Büyük tekneler olmasın demiyorum, elbette olacaktır. Ülkemiz balıkçılığı için önemli görevleri var. Onbinlerce insana iş imkanı sağlıyor. Bunlar son derece önemli gelişmelerdir. Ancak büyük balıkçı teknelerinin de bir düzeni olmalı. Kıyı balıkçılığı yapan bizlere misina ağlarını yasakladılar. Şimdilerde sınırlı olarak ağların göz kalınlıklarına göre senelik ücrete tabi izin verdiler. Elimizde uygun gözlü balık ağlarımız var. Uygun gözün dışına çıktığımızda cezai işleme tutuluyoruz. Bize uygulanan bu kuralların büyük teknelere de uygulanması gerekmez mi? Örnek verirsek, ağ boylarının kısaltılması, sonar cihazların sınırlandırması durumunda denizlerimizde balık popülasyonunda önemli ölçüde artış olacağına inanıyorum. Popülasyonun arttırılması için bir başka yöntem; bölgemizin tamamında bir veya iki sene devlet desteğiyle avlanma yasağı getirilmesidir. Aksi halde yakın gelecekte balıkların yemi olan hamsinin bitmesiyle, hamsiden beslenen balıkların büyük kesimi Karadeniz’imizi terk edebilir. Yarınlara bolca balıkla devam etmek istiyorsak, yukarıda parmak bastıklarımı yapmamız şart. Aksi halde yeni nesillere bir şey kalmayacak..!”
Sohbetin sonuna doğru balıkçı barınağının mutfak kısmından kuzeydoğudan esen rüzgarla birlikte mezgit kokusu geldi. Necip Akmermer kardeşimin kıymetli eşi Yasemin, esen rüzgarla gelen balık kokusuyla birlikte “taze balık ikram etmeden sizi Başkent’e göndermem” diye seslendi… Eskisi gibi olmasa da ona yakın lezzete sahip balıklar masaya gelene kadar, Necip kardeşimden yıllar önce oltaya ve ağa gelen balık türlerinden kaçını günümüzde görebiliyoruz dediğimde; karşımda suratını asmış, hem üzgün hem de kızgın bir balıkçı gördüm. Aslında sorunun cevabı çoktan bulunmuştu…
Dedim ya hem üzgün hem de kızgın ve dudakları titreyerek bana verdiği cevapları toparlayarak siz okuyucularıma aktarayım;
Kalkan yıllar önce çoktu, şimdilerde yok gibi,
Büyük İstavritler vardı, şimdi yok,
Yelken balıkları vardı, şimdilerde yok gibi.
Morina vardı, o da yok.
Mersin balığı olurdu, yok gibi,
Kötek (İşkina) olurdu, azaldı,
Deniz Alabalığı olurdu, hiç yok,
Kefaller denizimizde olan balıklarıydı, o da azaldı…
Şimdilerde sadece Mezgit, çok az İstavrit var. Her sezon olmasa da bazı sezonlarda Çinekop ve Palamut görülüyor. Göçmen balığı olan Palamut, küresel ısınmadan dolayı da açıktan seyretmesinden dolayı kıyı balıkçıları nasiplenemiyor…
Çocukluğundan (12 yaş) beri kıyı balıkçılığı yapan ve eşi Yaseminle evlendikten sonra da bu mesleği sürdüren Necip Akmermer, balıkçılıktan elde ettikleri gelirle çocuklarını okuttular. Büyük oğlanın düğününü bile yaptılar. Emekli olmalarına rağmen, küçük oğlanı üniversitede okutabilmek için çay ve fındık topluyor, balık sezonunda da eşiyle birlikte gece-gündüz demeden sabahın erken saatlerinde balıkçı tekneleriyle Karadeniz’e açılıp, kısmetlerini bekliyorlar…
*
2024-2025 Eğitim-Öğretim Yılı’nda tüm öğrenci ve öğretmenlerimize başarılar diliyorum….
Sabri Aslışen/Ankara 10 Eylül 2024